SOSYAL SORUMLULUK KAMPANYALARININ MARKA İMAJ YÖNETİMİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ.



SOSYAL SORUMLULUK KAMPANYALARININ MARKA İMAJ YÖNETİMİNDEKİ
YERİ VE ÖNEMİ.


 Eyyüp YALÇIN


Giriş
Sosyal sorumluluk kavramının kelime anlamlarına bakacak olursak sosyal; toplumla ilgili toplumsal sorumluluk ise bir kimsenin kendisine ya da başkalarına karşı davranışları ile ilgili bir kimseye yada bir yetkiliye hesap verme o davranışından sorumlu olma davranışın doğurduğu yada doğurabileceği sonuçlara katlanmayı kabul etmektir.
Günümüzde sosyal sorumluluk kampanyaları gerek ticari açıdan gerek ise insani açıdan önemli yer tutmaktadır bu konu ile ilgili örgütler de oluşmuştur. Bunlar sosyal sorumluluk kampanyaları başlatan ve bu kampanyaların devamlılığını sağlayan örgütler.


İşte bu örgütlerden bazıları;
Açev
Anne Çocuk Eğitim Vakfı
ÇYDD
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
TAD
Türkiye Anneler Derneği
TEGV
Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı
WWF-TÜRKİYE
Doğal Hayatı Koruma Vakfı
TOG
Toplum Gönüllüleri Vakfı
TÜREV
Türkiye Engelliler Vakfı

Kurumların ekonomik açıdan en büyük sorumlulukları kurumu ayakta tutmaktır. Kurumların ayakta kalmasını sürdürebilmeleri için yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekir. Günümüzde bir kurumu ayakta tutmak için sadece bunları yapmak yeterli olmuyor.  Kurumun içinde bulunduğu topluma karşı,  sorumluluklarını da yerine getirmesi beklenmektedir.  Yani net bir tanım olarak varlıklarını sürdürmek isteyen markaların toplumun isteklerine ve ihtiyaçlarına duyarlı olması çevreyi koruması toplumsal problemlere çözüm getirmek üzere çeşitli projelere destek vermesi sağlıklı ekonomik bir ortam yaratması günümüzün vazgeçilmez zorunluluklarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sanayi devrinden bugüne hızla artan üretim ve tüketim çılgınlığı alım gücünün artması üretimin serileşmesi markalaşmayı beraberinde getirmiştir. Bu markalaşma sürecinde bir ürünü birden çok firma üretmektedir. Bu genel kategoriden sıyrılmak isteyen satışlarını artırmak isteyen şirketler rakiplerinin bir adım önüne geçmek için sürekli arayış içindedir. Bu noktada sosyal sorumluluk kavramı ve bu kavramın önemi ortaya çıkmaktadır. Sosyal sorumluluk kampanyasını işletmeler yeni bir rekabet aracı olarak kullanmaktadır. Halka yalnızca mal üretip satmakla elde ettiği karları artırmak isteyen şirketler toplumun yanında olduğunu göstermek diğer şirketlerin arasından sıyrılmak için toplumda oluşan bazı sorunlara çözüm üreterek destek olarak müşteri bağlılığını ve satış istikrarı korumak gibi amaçlar gütmektedir.
Yukarıda, Sosyal Sorumluluk Kavramı tanımına göre bir çeşit reklam gibi görünse de aslında reklamla bariz farkları vardır;
Reklam
Sosyal Sorumluluk Kavramı
Kar amacı güder.
Hem kar amacı hem de sosyal amaç güder
Kısa sürelidir.
Uzun sürelidir.
Bireyseldir.
Toplumsaldır.


Sosyal Sorumluluk Kavramının Tarihsel Gelişimi
1920’li yıllardan sonra yani 1. Dünya Savaşı sonrasında modern anlamda örgütsel sosyal sorumluluk kavramı ortaya çıkmıştır. Savaş sonrasında değişen yönetim anlayışı toplum sorunları ile daha fazla ilgilenilmesine neden olmuştur.
Sosyal sorumluluk kavramı olgusal olarak ise dinlerin ortaya çıkmasıyla oluşmuştur. Çünkü dinler insanlar arasındaki ilişkiyi düzenler kardeşlik barış gibi mesajları insanlara aktarır.
Kurumsal olarak ise yaklaşık olarak 1970’lerin başından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Kurumsal sosyal sorumluluk terimi Türkçe’de kısaca KSS, olarak İngilizcede ise Corporate Social Responsility kavramının kısaltılmış hali olan CSR olarak biçiminde kullanılmıştır.
Sosyal sorumluluk terimi ilk kez 1953’ te yayımlanan Bowen’in İşadamlarının Sosyal Sorumlulukları(Social Responsibilities of the Businessman) adlı makalede yer almıştır.
Marka, Markanın Tanıtımı, İşletmeye Yararları

Marka; mal veya hizmetlerin kimliğini belirleyen ürünün rakiplerinden ayırt edilmesini sağlayan pazarlama yönetimi ve reklam yönetimi uygulamalarının odak noktası olarak tüketicilerle iletişim kurulmasını kolaylaştıran üreticilere tüketicilere yasal bir takım avantajlar sağlayan kısaca ürünü diğer ürünlerde farklılaştıran isim  sembol simge veya bunların birleşimidir.
Markanın işletmeye faydaları;
Ayırt edilebilir
Tercih oluşturur.
Bir prestij unsurudur.
Yukarıda yapılan tanımlardan hareketle marka kısaca tüketiciler ile işletme arasında bir köprü görevi gören semboldür.
Markanın faydaları;
Talep yaratarak tutundurmaya yardımcı olmak
Kurum ve ürün imajının yerleştirilmesine yardımcı olmak
İstikrarlı satış sağlanarak rekabet gücünü arttırmak
Medya müşteriler ve kamuoyu oluşturabilecek çevreleri firma lehine etkilemek ve firmaya değer kazandırmak.
Çalışanlar arasında birlik ve beraberlik duyguları; moral ve motivasyon geliştirmeye yardımcı olmak
İşletmenin kendini rakiplerine ve kriz ortamlarına karşı daha etkili korumasını sağlamaktır.

Marka İmajı
Keller marka imajını tüketicinin zihninde marka hakkında oluşturduğu öznel algısal olgular bütünü olarak tanımlamıştır. Başka bir tanım yapacak olursak marka ile ilgili tüketicinin aklında kalan markayı çağrıştıran her şey o markanın imajıdır. Bu imaj ürünü satın alıp kullanarak ya da deneyim sahibi olmadan da oluşur. Daha basit anlamda marka imajı markanın tüketicinin zihninde bıraktığı olumlu ya da olumsuz etkiler duygular bütünü. Buna bağlı olarak marka imajı kişiden kişiye göre de değişiklik gösterir çünkü marka, her insana farklı duygular çağrıştırabilir. Markanın imajını; markanın tanınırlığı markaya yönelik tutum ve markanın kalitesine duyulan güven etkiler.
Marka imajının öğeleri genel olarak iki başlık altında incelenebilir. Nesnel ve öznel.
Nesnel öğeler; ürünün pazardaki yeri, tipi, coğrafi konumu, ticari yerleşim, satış yeri dağıtım tarzı fiyat, satış sonrası hizmet olarak ele alınırken
Öznel öğeler; fiziksel kişilik(boy, güzellik, dış görünüş), zihinsel kişilik(sağduyu, hayal gücü), duygusal kişilik(sempati, sevecenlik, hırçınlık), yaşam tarzı(öncü ve geleneksel iyimserlik veya fantezi)

Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Marka İmajına Etkisi
Günümüzde tüketiciler markanın fiziksel türlerinden çok duygusal özellikleri ve sembolik kalitesine bakarak satın almaktadırlar. Markalaşma sürecinde ise zaten ürünü sembolik ve duygusal özelliklere sahip kılarak onu diğerlerinden farklılaştırırlar.
Bir önceki paragrafta belirttiğim gibi markalaşmanın en önemli avantajı  firmaları fiyat rekabetinden kurtarması gelişmiş teknolojileri ile firmaların aynı yada çok benzer ürünleri aynı koşullarda piyasaya sürmeleri, tüketiciyi kendi ürününü almaya teşvik etmek için başvurdukları yöntem; özellik bakımından aynı olan ürünleri tüketicinin zihninde farklılaştırabilmektir.
Bu nedenle insanlar reklam ve halkla ilişkiler pazarlama gibi klasik yöntemlerin yanı sıra iyi birer kurumsal ve küresel vatandaş olduklarının mesajını verebilmek ve buna inşaları inandırabilmek amacıyla kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarına başvurmaktadır.
Yukarıdaki şemada reklam ile Kurumsal Sosyal Sorumluluk kavramının farkını anlatmıştık.

Firmalar yada kurumlar tüketicilerini rasyonel, duygusal ve etik açılardan sürekli etki altına alarak rakiplerinden vazgeçirmeyi hedeflemektedirler. Çünkü belirli bir markayı seven insan ona yönlenir ve fiyatına çok önem vermeksizin duygusal bağ kurduğu markayı uzun süreli olarak tercih eder.

Günümüz teknolojik bilgili bilinçli toplumunda artık insanlar ürünü alırken ürünün arkasında kimin olduğunu bilmek ister bu nedenle günümüz firmalarında itibar güven kavramlarına çok fazla önem verilmektedir. Kurumsal Sosyal Sorumluluklarını yerine getiren firmalar rakiplerinden farklılaşmak konusunda daha fazla itibar güven şeffaflık kazanmaktadır.

Sosyal sorumluluk standartlarına uyan işletme markasını müşterilere yönelik olumlu fikir, duygu ve inançlarla süslemekte bu sayede de marka imajlarını geliştirmektedir.
Sosyal sorumluklarını yerine getirmek adına bir projeye başlayan işletmeler kendi üretim alanları içerisinde bir sosyal sorumluluk kampanyasına destek vermeli bu konudaki çalışması markasının tanıtılması ve farkındalık yaratılması açısından daha etkili olabilmektedir.
Bundan önce ne gibi kurumlar ne gibi sosyal sorumluluk projelerine ortak olmuş yada imza atmış detaylı örneklerle inceleyelim.


Örneğin; Aygaz ev kazalarına karşı uyarıyor isimli sosyal sorumluluk kampanyasının marka imajına etkisi ile ilgili görüşülen 2013 kişiden çıkan sonuca göre kampanyanın bilinirliği %32 dir. Kampanya farkındalık oranı yüksek, marka imajına etkisi olumlu bir kampanya olarak değerlendirilmiştir. Aygaz’ın firma ve marka imajı diğer firma ve markalardan daha güçlü bulunmuştur.

Örneğin; Ülkemizden çok ses getiren bir sosyal sorumluluk kampanyası da GSM operatörü markası olan TURKCELL’den gelmiştir. Turkcell, "Türkiye'de nitelikli insan kaynağı oluşturulmasına katkıda bulunma" vizyonuyla "Kardelenler - Çağdaş Türkiye'nin Çağdaş Kızları" projesine destek vermektedir. 28 Ağustos 2000 tarihinde Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, Turkcell ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurulan proje, Türkiye genelinde, okuma azmi ve kararlılığı gösteren 5.000 kız öğrenciyi kapsamaktadır.

Örneğin; Bir başka alanda sosyal sorumluluk örneğinden bahsedecek olursak; Sodexho markasını örnek verebiliriz: Sodexho, Beyoğlu Kaymakamlığı Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı Evsizler Evi sakinlerine günde 3 öğün yemek hizmeti götürmektedir. Entegre hizmet yönetiminin uluslararası markası Sodexho, Beyoğlu Kaymakamlığı işbirliği ile Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı Evsizler Evi’nde sıcak yemek hizmeti vermektedir. Sodexho, 18 yatak kapasitesi ile yılda yaklaşık 500 kişiye kapılarını açan Evsizler Evi’nin sakinlerine, sabah, öğle ve akşam 4’er kap yemekten oluşan farklı mönüler sunmaktadır.
Sodexho Entegre Hizmet Yönetimi Genel Müdürü Eşref Hamamcıoğlu, Sodexho’nun, hizmet götürdüğü her ülkede “Sodexho ile her yeni gün daha iyiye” ilkesi ile faaliyetlerini sürdürmeyi amaç edindiğini belirtmiş ve 18 yaş üstü yoksul ve evsizlere yıllardır ilaç, gıda, yakacak ve giysi başta olmak üzere çeşitli yardım faaliyetlerinde bulunan Beyoğlu Kaymakamlığı Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı’nın çalışmalarında Sodexho’nun katkısının bulunmasından büyük mutluluk duyduklarını da açıklamıştır.

Örneğin Bir başka sosyal sorumluluk örneğini de uluslararası bir firmadan vermekte fayda vardır. Baskı ve fotokopi makineleri duayeni olan Xerox markası, ağaç tüketimini yüzde 50 azaltan kağıt üretmiştir. Bu yeni mekanik fiber kağıdın üretiminde fosil yakıt yerine hidroelektrik enerji kullanılarak, sera gazı emisyonu da yüzde 75 azaltılmıştır Geliştirilen teknoloji ile geleneksel ofset gazete kağıdının dijital baskı makinelerinde kullanımı da mümkün hale gelecektir. Dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinden Xerox, ağaç kesimini azaltacak yeni bir kağıt üretim yöntemi geliştirmiş ve her yıl 1 trilyon ofis kağıdının kullanıldığı Amerika’da satışa sunulmuştur. Dijital baskı ve kopyalama makinelerinde kullanılmak üzere geliştirilen ve ağaç tüketimini yarı yarıya azaltacak bu kağıda “Yüksek Randımanlı Kağıt” (High Yield Business Paper) adı verilmiştir. Xerox bu kağıt üretim yöntemi ile ilgili patent başvurusunda bulunmuştur. Xerox geliştirdiği bu yeni kağıdın mevcut tüm Xerox dijital baskı ve kopyalama makinelerinde test edildiğini ve Xerox ürünleri ile sorunsuz kullanılabileceğini açıklamıştır. Yeni bir yaklaşımla geliştirilen ağaç kimyasalları, işlem esnasında kağıt yapıcı liflerden ayrılmadığı için bu yöntem her ağaçtan iki kat daha fazla kağıt üretilmesini sağlamıştır. Diğer bir deyişle ağaç parçalarından yüzde 90’ın üzerinde kullanım oranı yakalanmıştır.
Kaynakça:

Kastamonu Üniversitesi İletişim Fakültesi 2015-2016 eğitim öğretim yılı güz dönemi Sosyal Sorumluluk Kampanyaları Dersi ders notları.


Devamını Okumak İçin »

Dünya Down Sendromlular Günü




Haber: Eyyüp YALÇIN
Kastamonu’da Dünya Down Sendromlular günü kapsamında bir etkinlik düzenlendi. 
     Dünya down sendromlular günü olması nedeniyle Down Sendromlular Derneği Kastamonu Şube Başkanı Neriman KARAKURT Kastamonu Üniversitesi öğrencileriyle birlikte, Down Sendromu hakkında,  farkındalık yaratmak amacıyla bir etkinlik düzenledi. Kastamonu Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Seyit AYDIN, İl Milli Eğitim Müdürü Cengiz BAHÇACIOĞLU ve birçok İlçe Milli Eğitim Müdürü’nün de katıldığı etkinlik down sendromlu çocuklara sahip ailelerin yazdığı mektupların okunmasıyla başladı,

     Mandrake Kemal Etkinliğe Damgasını Vurdu
     Yapımcılığını Acun ILICALI’ nın yaptığı “Yetenek Sizsiniz” adlı yarışma programında ünlenen İllüzyonist Mandrake Kemal, Down Sendromlular Derneği Kastamonu Şube Başkanı Neriman KARAKURT’ un ricası üzerine etkinliğe konuk oldu ve  illüzyon gösterileri ile izleyicileri büyüledi.

     Kastamonuda İlkler
     Kastamonu da  Down Sendromlular Derneğinin ilk Temsilcisi olan Neriman KARAKURT ile Kastamounuda ilk kez faaliyet gösteren dernek,  ilk etkinliğini düzenledi. Etkinlikte Kastamonu Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği öğrencilerinin hazırladığı gösterileriler sergilenirken İletişim Fakültesi öğrencilerinin hazırladığı kamu spotu videosu gösterime sunuldu. İki saat süren gösterilerin ardından etkinlik son buldu.


Devamını Okumak İçin »

KASTAMONU’DA KİCK BOKS A İLGİ BÜYÜYOR



Haber: Eyyüp Yalçın

Son yıllarda Kick Boks alanında başarılara imza atan Kastamonu birçok alanda başarılı sporcular yetiştirmeye devam ediyor. Kastamonu Kampüs ekibi olarak sizler için Kick Boks alanında sporcu yetiştiren antrenör Emrah Şahanoğlu’yla kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

-Hocam ilk olarak sizi tanımak isteriz bize kendinizi tanıtır mısınız?
Adım Emrah Şahanoğlu. Kastamonu kick boks antrenörüyüm.1989 doğumluyum. Spora ilk 1995’te tekvandoyla başladım. 2004’te  İlkay Babacan hocamla beraber kick boks çalıştım. Kendisi Kastamonu‘da Milli Takım  Antrenörüdür. BESYO (Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu) okuduğu zamanlarda beraber çalıştık. Sonrasında kick boksu Kastamonu’da ben devam ettirdim. Aynı zamanda milli sporcuyum. 2008’den beri tüm Türkiye şampiyonalarına katıldım. Türkiye ve Uluslararası derecelerim var.

-Bize biraz Kastamonu’daki başarılarınızdan bahseder misiniz?

Kastamonu’da çalıştırdığım öğrencilerimin her yıl gerek resmi gerekse özel müsabakalarda dereceleri var. 2014 senesi içerisinde 3 defa Türkiye üçüncülüğü 2 tane Türkiye ikinciliği 1 tane de Türkiye birinciliğimiz var. Aynı zamanda Dünya Şampiyonasına sporcu gönderdik. Asuman Çığıloğlu bayanlar 55 kilo kategorisinde, şu anda hala orada müsabakaları devam ediyor. 2015’te de çıtayı yükseltip daha fazla sporcu çıkartmak istiyoruz. Bu yönde sıkı çalışmalarımız devam etmektedir.

-Hocam Kick Boksa Kastamonu’da ilgi nasıl, yani beklediğiniz ilgiyi görebiliyor musunuz?

Kastamonu’da kick boks sporuna ilgi var; fakat destek yok denecek kadar az. Müsabakalara giderken çok zorluklar çektik. Gidiş geliş masraflarımız olsun, kalma masraflarımız olsun bunları karşılamakta zorlandık. Kastamonu Belediyesi’ne çok teşekkür ediyoruz. Sağolsunlar yeni yeni destekliyorlar bizleri. İlerleyen zamanlarda daha iyi şeyler olacak diye umut ediyoruz. Ayrıca başarılı olan arkadaşlarımız ödüllendirildiğinde hevesleri artıyor. Ödül ya da tebrik, gerek başarılı olan sporcuyu gerekse diğer sporcuları başarıya teşvik ve motive ediyor. Fakat başarı kaydeden sporcularımız bekledikleri ilgiyi göremeyince her ne kadar göstermemeye çalışsalar da hevesleri azalıyor, kırılıyor.

-Hocam Türkiye ve Dünya Şampiyonlarına sporcu gönderdiniz. Bir sporcu kick boksa hazırlanırken nasıl süreçlerden geçiyor? Neler yapıyor? Hayatında ne gibi değişiklikler oluyor? Türkiye veya Dünya Şampiyonasına katılmak ne kadar zamanını alıyor? Bu süreci bizlerle paylaşır mısınız?
 
Öncelikle belirtmek istediğim husus biz bu işi para kazanmak için yapmıyoruz. Amacımız iyi ve kaliteli sporcu yetiştirmek. İlk etapta yeteneğe önem veriyoruz. Her ne kadar çalışmak ve azim her işin başı olsa da yetenek de önemli. Belirli bir süre çalıştıktan ve sporcuları izledikten sonra yetenekli ve azimli olanlarını seçiyor, onlara farklı bir çalışma planı uyguluyoruz. Örneğin günde 1 antrenmanı var ise onu 3’e çıkarıyoruz, sabah koşusu ve akşam 2 antrenman olacak şekilde ayarlıyoruz. Her sporcumuzu özel takibe alıyoruz. Antrenmana gelmediği zamanlarda arıyoruz, ailesiyle iletişime geçiyoruz. Sporcularla birebir çalışıyoruz. Devamlı özel müsabakalarımız oluyor onlara çıkarıyoruz. Özel müsabakalarda da epey başarımız var. İlkay Babacan hocamdan bahsetmiştim, Milli Takım Antrenörü, aynı zamanda Avrupa Şampiyonudur kendisi. Ankara’ya onun yanına gidiyor, antrenmanlarını izliyoruz. Mesela Eldar hocamız var, şu anda yukarıda antrenmanda. K1 Dünya Şampiyonu. Beraber çalışıyoruz, çalıştırıyoruz. Sporcunun hayatında önemli değişikler oluyor. Biliyorsunuz spor ciddiyet gerektirir, düzenli çalışmayı gerektirir. Sağlıksız şeylerden uzak tutuyoruz, mesela sigara içenlere bırakmalarını tavsiye ediyoruz. Sporla ilgilenen insanlar, zaten alkol ve günümüzde epey gündemi meşgul eden uyuşturucu madde, bonzai vs. gibi kimyasal madde ve bunlara benzeyen birçok kötülükten uzak duruyor. Akşamları kahveye gideceğine antrenmana geliyor, zamanını daha iyi değerlendirmesini öğreniyor. Spor sporcunun hayatına bir disiplin katıyor. Zaman meselesine gelecek olursak mesela Barış Kısa arkadaşımız var. Barış arkadaşımız 2012 Türkiye birincisi, 2013 Türkiye ikincisi, 2014 Türkiye üçüncüsü her yıl düşüş var gibi görünüyor fakat öyle değil her sene bir kademe yükseliyor, kategorisi değişiyor. Mesela Türkiye Şampiyonu olan Barış arkadaşımız 6 ayda Türkiye Şampiyonu oldu.  Dünya Şampiyonasına giden kızımız 3 senelik sporcu. En başta da belirttiğimiz gibi azim ve yetenek olursa işin ucunda geri kalan şeyler sizi hiç yormadan birbiri ardına gerçekleşiyor.

-Hocam Kastamonu’ya dair hedefleriniz var mı ? varsa neler bizlerle paylaşabilir misiniz?

Kastamonu’ya dair hedeflerim arasında dediğim gibi çıtayı yükseltmek istiyoruz. Özellikle 2015 yılında çalışmalarımız hızla artacak, aynı zamanda üniversite ile ilgili hedeflerimiz var. Bu sene ilk düzenlenecek Türkiye üniversitelerarası kick boks şampiyonası var. Eğer üniversiteden destek ve ilgi gelirse biz  bu yöndeki tekliflere açığız. Bu yazıyı okuyan arkadaşlarımız başvurmak isterlerse her türlü yardımcı oluruz. Okul yönetiminden bu yönde teklif gelirse biz üniversiteyle çalışmaya, bağlantı kurmaya hazırız. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Dünya K1 Şampiyonu Eldar hocam da Kastamonu Üniversitesi’nde iktisat okuyor onunda etkisinin olacağını düşünüyorum.

-Hocam çok teşekkür ediyoruz  vaktinizi bizlerle paylaştığınız için son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? 

Ben teşekkür ediyorum Kastamonu Kampüs Gazetesinin ilk sayısını tebrik ediyor başarılarınızın devamını diliyorum.


Devamını Okumak İçin »

Yitirilmek Üzere Olan Değerimiz URGANCILIK

Yitirilmek Üzere Olan Değerimiz:
URGANCILIK


Haber: Eyyüp YALÇIN

Urgancılık (kendircilik) nedir?
Kendir (kenevir) sulak yerlerde yetişen bir sanayi bitkisinin tohumundan yağ, elyafından ip halat ve kumaş yapılan bir meslektir. Eczacılıkta, kozmetik sanayinde kendir tohumunun yağı kullanılmakta, daha eskilerde de uyuşturucu madde olarak esrar yapımında kullanıldığından kendir  ekimi denetim altına alınmış, üretim miktarına sınır konulmuştur.

Urgancılığın Tarihi
  Tarihi antik çağa kadar uzanan el urgancılığının kültür tarihimizde oldukça eskiye dayanan bir geçmişi vardır. Urgan(Kendir)’a hayatın hemen her noktasında ihtiyaç duyulduğu için neredeyse insanlık tarihi kadar eski olduğu da söylenir

Kendir nerelerde nasıl yetiştirilir, ne aşamalardan geçer.
  Kendirin ekimi Mart ayının başı itibariyle yapılır. İki veya üç kez çapalanır. Haziran sonunda boyları 3-4 metreyi bulur. Ağustos sonunda bitki topraktan elle sökülür. Yeşil olarak sökülen kendirler, düzgün bir yüzeye serilerek kurutulmaya bırakılır. Kuruyan kendirler “cergi” denilen demetler haline getirilir. Sonra “ıslak” adı verilen havuzlara yatırılır ve üzerleri baskılanır. Bir hafta suda bekletilen kendir lifleri saplarından ayrılır, cergiler havuzlardan çıkarılır ve tekrar kurumaya bırakılır. Güneş altında kuruyan cergilerin lifleri soyulmak üzere uygun bir yere taşınır. Lif ayırma işlemi daha ziyade kadın emeğine dayanmaktadır. Lifler gövdeden soyularak çıkarılır. Bu lifler ortalama ağırlıkları 2-2,5 kg.’lık yumaklar haline getirilir. Geriye kalan odunsu gövdeye ise “kelek” denir. Bunlar kışın sobalarda ısınmada kullanılır. Kışın kadınlar bu yumakları nemlendirerek (genellikle tükürüklerini kullanırlar) bükerler. Uzun kış günlerinde gecede üç kilo kadar bükebilirler. Büküm işleminin yapılabilmesi için ortamın nemli olması tercih edilir. Ortam nemli olmazsa sicimi oluşturan kendir lifleri büküldükleri şekli alamadan dağılırlar. Nemli bükülen sicim kuruduğunda büküldüğü şekilde kalır. Mağara ve dere boylarının nemli ortamında “kabiye” denilen çarklarda büküm işlemi erkekler tarafından seri olarak yapılır.
Kendir yetiştiği yöre iklimine göre farklı alanlarda kullanılır.
Kendir veya kenevir yurdumuzun birçok bölgesinde yetişir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi sulak alanlarda yetişen, yetiştiği iklime göre de kullanım alanları değişen kendirin az güneşli ve yağmurlu bölgelerimizde yetişenlerinin lifleri sertleşmezler çok ince ve yumuşak olduklarından ötürü bu liflerden dokunan bezler de gayet yumuşak ve kullanışlı olurlar. Bol güneşli yerlerde yetişen kendirlerden elde edilen lifler de sicim halat yapımında kullanılır. Rize bölgesi gibi bol yağışlı olan yerlerde yetişen kendir lifleri gayet ince ve nefis bezler dokumada kullanılırlar. Dokunan bezler deniz suyunda ya da dere sularında beyazlatılır, Bölge iklimi dokumacılığın gelişmesini sağlamıştır. Kastamonu yöremizde ise kendirden dokuma yapılmasına rağmen kendir lifleri daha ziyade sicim ve halat yapımına elverişlidir.
 
Kendirciliğin yapıldığı, yaygın olduğu ve hala devam ettiği bazı bölgeler
Tire’de sağlamlığı ve beyazlığıyla Anadolu’nun her yanında şöhret kazanmıştır Tire urganı, öyle ki Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethederken Tireli ustaların ördüğü urganlarla gemilerini Haliç’e çektirdiği rivayet edilir. Böylece “Tire malıdır” diye kalitesi marka olmuş Tire urganı kendisini tarih sayfalarından birine bağlamıştır.Eskiden sadece Rıfat Usta gibi cefakar erkeklerin uğraştığı bu el sanatı büyük bir disiplin içinde sürdürülerek günümüze kadar gelmiştir. O zamanlarda usta başları hileli urgan yapanları cezalandırır, hatta meslekten reddedermiş, Tire urganı hep kalitesi ile anılsın diye.
Kendi gibi, urganın urgan olma macerası da upuzun. Haftalık bir programla işlenen urganlar için, urgancılar önce “kendir” alırlar, kendirini alan usta çalışmaya başlar. Kendiri döver, tarar, “sle” denen ince ipler yapar, sle’ler topluya, toplular urgana dönüşür. Daha tamamlanmamıştır urganın serüveni. Toplular iki kişi tarafından çark yerine kurulan bükme dolabında bükülür ve bükülen urganlar belli bir oranda kısalır, buna “kısır yeme” adı verilir. Bağlama, düğümleme, sarma, paketleme, balyalama gibi birçok işte kullanılan urganlar tamamlanır ve Tire’yi bilmeyen insanlara uzanabilmek, ulaşabilmek için satışa gönderilir.
Tire’nin sembolü olan urgancılık deyince kenevirden üretilen kendir urgancılığı akla gelmektedir. Küçük Menderes ovasının verimli topraklarında yüzyıllar boyunca bölgenin en kaliteli kendiri yetiştirilmiş ve beyazlığı ve sağlamlığı ile tüm yurtta ün kazanmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethederken, Tire’li ustaların ördüğü urganla gemilerini karadan Haliç’e çektirdiği rivayet edilmektedir. Osmanlı Donanması’nın halatları da Tire’de dokunmaktaydı. Bu nedenle kent yüzyıllar boyu Kendir Vergisi’nden muaf tutulmuştur. Osmanlı döneminde binden fazla olan çark sayısı, 1951 yılında Tire Ticaret ve Sanayi Odası tarafından yayınlanan kitapta 600 çark olarak geçmekte iken günümüze 50 çark kalmıştır. Tire Müzesinde urgancı esnafının dokuduğu atlas üzerine işlenmiş ve üzerinde İmam-ı Gazali’nin adı yazılı klaptanlı Urgancılar Sancağı bulunmaktadır. Şu anda 50 kadar aile evlerinde urgancılıkla geçinmektedir.

Kastamonu’da Urgancılık
Kastamonu ‘da da diğer illerimizde olduğu gibi  urgancılıkla geçinen aile sayısı çok azalmakta olup meslek bitmeye yüz tutmuştur “ben ölmeden kimse Kastamonu ’da urgancılık bitti diyemez” sözleriyle mesleği savunan ve urgancılığı yaşatmaya çalışan Hasan Yetişken dışında, urgan imalatı üzerine vergi veren kimse bulunmamakta, urgan üretimi köylere hatta köylerde bazı ailelere kadar sınırlanmıştır. Kastamonu’nun Türkiye ye açılan en büyük sektörü olduğu yüzde yüz yerli her kazanç Kastamonu(lu)’ya ait olduğunu tamamen Kastamonu’nun kazandığını vurgulayan Hasan Yetişken Kastamonu için urgancılığın önemini anlatan İsmet Özel’e ait şiirden bir dörtlük okumayı ihmal etmedi.
Aşağıda Kastamonu’da urgancılık konusunda Hasan Yetişken ile röportajımız yer almaktadır.
Hasan Yetişken İle Ropörtajımız
Hasan Bey Urgan(Kendir) nasıl elde edilir nerelerde kullanılır?
 Kendirimiz, topraktan bitiyordu ama bunun içinde ne denir ona sazlık noktasında düşünün kendir yerden bitti , gıcısı var, gıcısını yakıt olarak kullanıyorsun kendirini yapıyorsun işçi olarak bunun kendirini ilk üç maddeye ayırıyorsun ; tarıyorsun artan kısmı urgan yapıyorsun kalan kısmı öz kendir kısmını sağ yapıyorsun, inşaatlarda su tesisatı olarak kullanıyorsun bütün Türkiye ve dışarı bunu ithal ediyorsun, en artan kısmı da yağlı salmastra şeklinde belediyelerde kullanılıyor.

Kendir sektörü Kastamonu’da sizce ne zaman bitti?
Tabi son dönem babamızda bitti bu iş ama ticaret odasında, imalatta son kayıtlı üye benim geçen dönemlerde toplantılarda urgancılık öldü diyorlarmış toplantılarda bunun karşısında ben ölmedim ben ölürsem öldü dersin ama ben hala diriyim ve bu işin arkadasındayım bu iş ben ölünceye kadar devam ettireceğim ha ben öldükten sonra bitti bu iş. Urgancılık (kendircilik) sektörü  Türkiye’ye hitap eden Kastamonu’nun en büyük sektörü. En büyük sektörüyüz Kastamonu Taşköprü, Germeç ve Kastamonu merkezi geçindiren bir sektör. Bütün herkes bu işten geçinir. Bizim mesela 2 tane atölyemiz var. İçliik dediğimiz biri 200 metre biride 100 metre. Bu çeşme Aktekke civarında hep böyle atölye, şimdi onlar mağdur durumdalar. Köylerde hep tezgahlar var. En son fabrika kuruldu, Taşköprü fabrikası kuruldu. Oda yürümedi. Siyonist ve mulsist sistem Amerika imalatı bitirdi. Alternatif usuller çıkarttı, jüt çıkardı naylon çıkardı sızal çıkardı ve kendi öz maddemizi imalatımızı bitirdi. Bizi yendi. Anlatabiliyor muyum biz onları İstanbul olarak yendik farklı şekillerde yendik ama iş dizeyde değil. Mesela şu jütü Kastamonu kendirinin karşısına yarı fiyatta çıkarttı. Daha sonra daha düşük fiyatta naylonu çıkarttı. Yani öz imalatımızın karşısına şu jütü koydu. Bunu düşük fiyatla yaptı daha sonra kendir yüksek fiyat ya onun seviyesine çıktı onu öldürünce jütü ve naylonu piyasaya sürdü. İthal yerliyi yendi. Yerli olayını kaldırdı.

Kastamonu’nun Türkiye’ açılan en büyük sektörü urgancılık dediniz eğer kazandırıyorsa sakıncası yoksa ne kadar kazandırıyordu diye sormak istiyorum?
 “Benim 18 yaşımda Salı günleri sabahleyin Ankara' ya gidiyordum 2 tane korumam vardı. Akşama kadar oralarda malzeme dağıtıyordum, akşam sipariş alıyordum. Kayseri rüzgarlıda kapıdan çıkarken çay içiyorum çıkınca dışarı ya Yetişken bir tonda yağlı salmastıra gönder, Çay söyle diye seslenir gibi yağlı salmastıra söyleniyordu. Ben bu bir ton siparişi alıyordum 500 kilosunu bizim içlikte yapıyordum 500 kilosu' da tepebeyinin orada yapılıyordu. Bir ton salmastıra ne demek biliyor musun şimdi bu zamanda 20 milyar lira, yani benim salı gün ki cirom tek günde kazandığım para 20 milyar lira. O zaman benim düşüncem şuydu biz 3 kardeşiz onların aldığı maaşın ben iki katını alıyorum, Onlar ne yapıyor üç buçuk beş yedi buçuk on benimse 30milyar lira kazancım. Yani o günkü Kastamonu sektörünün bana yansıyan kısmını söylüyorum. Anlatabiliyor muyum imalatta bu vardı. Kazanç vardı köylü yüz kilo kendirle geliyordu şu Ankara’daki fiyatı on beş bin lira yüz kilo kendir on beş bin lirayla çav bu aldığı parayı ihtiyaçlarını bütün esnafla görüyordu alışveriş yapıyordu cebine kalan parayla köyüne dönüyordu. Bütün sektör bu şekilde dönüyordu. Esnaf canlı köylü canlı çünkü köylü milletin efendisiydi. Atatürk öyle demiyor mu idi?
Köylü milletin efendisi eğer köylü zengin olursa o millet zengin olurdu o zaman köylü zengindi imalatını köyündeki her şeyini kendi yetiştiriyordu. Onları alıyor götürüyor en son kamyoncu kazanıyor. Yüzde yüz Kastamonu’ya dönüş her şeyiyle bizim. İthal ne 90 liraya alıyorsun 100 liraya satıyosun.10lirası senin. 5lira kazandın kazanamadı bide müşteri taktı tamamen kaybettin. Yerli olayında imalatında kendi olayın da böyle kazanırsın. Yüzde 100 kazanç yünde beş kazanç. Yüzde beş kalan kısmını da faiz yiyor zaten”
Kendircilik sektörünün Kastamonu’daki önemini anlatması açısından bize İsmet Özel’ in şiirinden bir dörtlük okuyan Hasan Bey Urgancılığın Kastamonu ve Kastamonulunun hayatı için önemini aşağıdaki mısralarda anlatmak istedi.
İşte Kastamonu’ da kendirciliği urgancılığı anlatan İsmet Özel’ e ait olan mısralar.

ESENLİK BİLDİRİSİ
Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yağmurdan sonra sokaklar ortada kalkmıyorsa
o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir.

Duygular paketlenmiş tecime elverişli
gövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir
gazeteler tutuklamış dünya kelimesini
o dünyadan o şiirden öcalmalı demektir

Ölüm gelir, ölüm duygusuna karşı saygısız
ve zeka babacan tavrıyla tiksinti verir
söz yavan, kardeşlik şarkıları gayetle tıkız
öcalınmazsa çocuklar bir birden bire büyüyebilir

Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır
kin, susturur insanı; adına çıdam denir
susulunca tutulan çetele simsiyahtır
o siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir.

Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın
ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir
haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın
yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir.
İSMET ÖZEL
Devamını Okumak İçin »